Neval Savak

kan damlayan günlerden
ölümüne uyuyan dünya
gökyüzü ve gülüşler gitti
sen de gitme
yan yanaydık yarayla
akşamlarla karşı karşıya
öpüşün bir kalkandı denize
karanlık bir kucaklaşmaydı
kendini tarihe saklayan
kalbimi kalbinle boğarak
yürüdün ardından kapanan geçitlerde
ellerin yarası ellerinin can çekişi
ellerimde gözlerin gözlerime neşter
yıkmak için peygamber dağlarını
dolandı sesinden önce yas
derin derin kazdığın kalbimde
hiçbir kalp hazırlanmaz cesetlere
sesimde kızıl atlar gibi koşan sesinle
daha yürümemişti denize asa
bölünmemişti teninde tenim
gidişinle utandı yaşamak
lekelendi yaz döküldüm
öldün bir bozkır gibi uğuldadı içim
dağılmış ülkelere benzedi
bir kedinin ölümü
insana yarayı işleyen tanrıyı
ölümü ölümden başka kim anlar ki
yüzümde patlayan fırtınaydı temmuz
aramızda başka dili konuşmuştu
ölüm kalım ve tanrı
isterim sussun dünya sussun azrail
dolaşmasın gölgesi gözlerimizde
bir kere de kandan konuşmasın tanrı
ölüm çözümsüz bir bilmeceydi
derin hatırlayışlar saklayan
beyaz anılar gibi beyaz
buluttun kollarımda
son bakışı toprağa götüren
gittin mana gitti
cesetler gömdü içime her yaz
bozkırlara yarım kalışlar
dünya yaralı bir mezar
herkesin ruhuyla beslenen
uyuşmuş kalabalıklar kaldı
gittiğin sessizlikte
susturuldum tanrının emriyle
soruyorum her şeye geç kalırcasına
bu yolculuk nereye